el-Mü’min

el-mumin

el-Mü’min, emniyet ve güven veren, inanan kullarını korku ve endişelerden emin kılan demektir.

Ve Allah (cc), Yüceler Yücesi Yaradan, kâinatın tek sahibi, Mâlik el-Mülk olan Allah, bu ismini, kendisine iman eden kullarına vermiş, halifesi kıldığı kulunu, ismi ile şereflendirmiştir dostlar!

Bu, Allah’ın, inanan kullarına, daha bu dünyada yaşarken verdiği en büyük hediye, ihsan ve lütuftur. Mü’min insan; el-Mü’min’in halifesi olarak, elinden, dilinden, diğer Müslümanların emin olduğu kişidir dostlar!

Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok âyet “Ey iman edenler”, “gerçek mü’minler” diye başlar ve Yüce Yaradan’ın inanan, samimi gönülleri muhatap alarak, kullarıyla “konuşmasıyla” sürer. Kur’ân-ı Kerîm’i okuyor ve anlıyorsanız eğer, o muhteşem kelâmın; “el-Mü’min” olandan, “mü’min” kuluna doğru akan, sevgi, muhabbet, şefkat ve koruma hisleriyle dolu bir huzur manzumesi olduğunu görürsünüz.

Yüce Yaradan, “mü’min” kulunun özelliklerini şöyle açıklar Kur’ân ı Kerîm’inde:
Meâric sûresi (70), 22-35: “Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar. Onların mallarında belli bir hak vardır, hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için. Onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Rablerinin azabından korkarlar. Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz. Onlar ki ırzlarını korurlar. Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır. Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler. Şahitliklerinde dürüsttürler. Namazlarına devam ederler. İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.”

Furkân sûresi’nde, mü’minlere “Rahmân’ın kulları” denilerek, o engin sevgiyle sarmalanır; Rableri katından esen rahmet rüzgarlarıyla ruhları serinletilir, inananların dostlar!

Ne muhteşem bir huzurdur bu!

Ne muhteşem bir beraberliktir bu!

Ne rahatlatıcı bir soluktur bu inanan, mü’min kula!

Furkân sûresi (25), 63, 64: “Rahmân’ın kulları” onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler. Kendini bilmez kişiler onlara laf attığında, incitmeksizin “Selâm” der geçerler. Onlar gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyamda durarak geçirirler.”

Bunu da oku :  el-Melik

Furkân sûresi (25), 68: “Yine onlar, Allah ile birlikte başka bir ilâha yalvarmazlar…”

Furkân sûresi (25), 72: “O kullar, yalan yere şahitlik etmezler. Boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.”

Furkân sûresi (25), 75: “İşte onlara, sabretmelerinden dolayı cennetin en yüksek makamı verilecek ve orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır.”

Yüce Allah, mü’min kulunu, dünyada da ahirette de yalnız bırakmaz dostlar! Dünyada, kulunun imanını ve yakînini artırarak, manevi yönden huzur, güven ve itminan vererek, dünya hayatının dalgalar mesabesindeki acılarına ve zorluklarına karşı güçlü kılar onu. Ve Kendisine, yalnız “Kendisine” yani Allah’a dayanmayı öğreterek, dünya hayatını huzur içinde geçirmesini sağlar.

Bakara sûresi (2), 46: “Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O’na döneceklerini bilirler.”

Tevbe sûresi (9), 51: “De ki: “Bize Allah’ın bizim lehimize yazdığı (takdir ettiği) şeyden başkası bize dokunmaz. O, bizim Mevlâ’mızdır, mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.”

Bu huzur, bu iman, dünya hayatına çok farklı bir bakış açısı kazandırır, inanan insana dostlar!

Tevbe sûresi (9), 111: “Allah, mü’minlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat’ta da, İncil’de de Kur’ân’da da Allah’ın Kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah’tan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alış-veriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.”

Hiç, “hayatı” böyle düşündünüz mü dostlar? İşte Kur’ân-ı Kerîm’in muhteşem ikliminde, inanmış gönüllerin hayat felsefesi budur! “Yemek, içmek, zevk sürüp, kendisi için yaşayıp ölmek” değil! Asla ve kat’a değil!

Bunu da oku :  İhlâssız İyilik, Faydasız

Size, “yaşamak” gibi bir lütfu bizzat bağışlayan O!

Dilediği an, can suyunu keserek, o lütfu geri alacak olan yine O! “Mü’min” adı ile şereflendirdiği kuluna, yaşamı, muhteşem bir alışveriş kılan, canı ve malı karşılığı satın alan O! “Ödül” ise, cennetlerde, yani huzur ve selâmet ülkesinde ebedî olarak ağırlanmak!

Böylesi bir alışverişi, ancak “Âlemlerin Sahibi” olan yapar, sonsuz bir merhametin ve sevginin sahibi yapar. Size de kul olarak, o kapıda secdelere kapanmak kalır ancak dostlar!

el-Mü’min’dir O!

İnanan kuluna güven verendir O! Her türlü korkudan, endişeden emin kılandır O! Mü’min kuluna “elçi”ler göndererek, elinden tutandır O!

Âl-i İmrân sûresi (3), 164: “Andolsun ki Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”

Allah, her zorluk karşısında, inanan kulları ile beraber olduğunu hatırlatır ve hayat savaşında, insanın en bunaldığı anlarda, üzerine “sekîne” indirerek rahatlatır, ferahlatır kullarını; el-Mü’min’dir O!

Fetih sûresi (48), 26: “O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve mü’minlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.”

Ve, mü’min kuluna yardım etmeyi, kendi üzerine ‘hak’ kılandır O!

Yûnus sûresi (10), 103: “Sonra biz elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız, mü’minleri kurtarmamız bizim üzerimize haktır!”

Fetih sûresi (48), 4, 5: “İmanlarına iman katsınlar diye mü’minlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. Mü’min erkeklerle mü’min kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.”

Bunu da oku :  el-Azîz

İnanan kuluna, ebedî âlemde verilecek mükâfatları da şöyle bildirir Yüce Yaradan, O Muhteşem Kitabında:
Tevbe sûresi (9), 72: “Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedî kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.”

Nahl sûresi (16), 97: “Erkekten ve kadından, mü’min olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükafatlarını elbette vereceğiz.”

Tâ-Hâ sûresi (20), 112: “Her kim de mü’min olarak salih amelleri işlerse, artık o, ne bir haksızlıktan ve ne de (hakkının) çiğnenmesiden korkar.”

Ey, “el-Mü’min” olan Allah’ım!

Enfâl sûresi (8)’nin ikinci ayetinde “Gerçek mü’minler ancak o mü’minlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” buyuruyorsun.

“Mü’min” ismini çalışırken, ilk kez “Mü’min” olmak ne demektir diye düşündüm Rabbim!

“Sevgi” doldu yüreğime, ışıl ışıl bir sevgi!

“Rabbim aciz kulunu seviyor.” dedim.

“Huzur” doldurdu içimi, genişledi ruh dünyam, beni kıskıvrak bağlayan ipler koptu, nefes aldım tâ yürekten!

“Rabbim bu aciz kulunu koruyor.” dedim.

Dağlaşmıştı gözümde dertler, sıkıntılar. Sonsuz bir kudrete dayandığımı hissettim, güç doldurdu yüreğimi. Ve Mü’min olmakla şeref duydum Allah’ım!

Beni “Mü’min” ismine lâyık eyle yâ Rabbi!

Senin gibi Yüceler Yücesi bir Rabbe “kul” olan, “kul” olabilen nasipli mü’minlerden eyle beni.

Ve “Mü’min” ismini bilinçle taşıyanlardan, yanına gelenlere güven aşılayanlardan, kendinden “emin” olunanlardan eyle! Âmîn.

(Visited 218 times, 1 visits today)

Related posts

Leave a Comment