Müthiş Kuraklık Vardı

coller

Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” sekiz yaşında iken amcası Ebû Tâlibin evinde kalıyordu. Onun teşrîfiyle bereket gelmişti eve. Ancak Mekke’de müthiş bir kuraklık vardı o yıllarda. Mekke halkı şaşırmış bir halde bir yerde toplandılar. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Kimi; – Hâlimizi Lât putuna arzedelim! Kimi; – Hayır hayır, Uzzâ’ya gidelim! kimi de; – En iyisi Menât’ın önünde diz çökelim! diyordu. O esnâda güngörmüş bir ihtiyar; – Ey Kureyş halkı! Yazıklar olsun size! Bizim aramızda, İbrâhim Halîlullahın Evlâtları varken, siz hâlâ şu cansız putlardan mı medet umuyorsunuz? diye seslendi.…

Read More

Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

nalıncı baba

Sultan Murad Han o gün bir hoş”tur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: – Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var? – Akşam garip bir rüya gördüm. – Hayırdır inşallah?.. – Hayır mı şer mi öğreneceğiz. – Nasıl yani? – Hazırlan, dışarı çıkıyoruz. Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır.…

Read More

Gözleri açıldı, ama…

kor adam

Bir gün, iki gözü de “âmâ” olan birisi Muhammed Bâkır hazretlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” huzûruna gelerek; – Efendim! Siz Resûlullah Efendimizin torunusunuz, öyle değil mi? diye sordu. Hazret-i İmâm cevâben; – Evet, Resûlullahın torunuyum, buyurdu. Sordu yine: – Peki yâ İmâm! Sizde ölüyü diriltmek, körleri iyi etmek ve baras hastalığını iyileştirmek gibi güzel hasletler de varmış, öyle mi? – Evet, Allahın izniyle vardır. Adam sevindi ve; – Benim iki gözüm de âmâdır efendim. Mâdem ki sizde bu kuvvet var. Bir himmet buyursanız da şu âmâ olan gözlerim açılsa, diye ricâ…

Read More

Hz. Ömer’i Ağlatan Çocuk

Hz. Ömer’i Ağlatan Çocuk

Bir yaz günüydü. Hava sıcak mı sıcaktı. Arabistan çölleri sıcağın tesiriyle âdeta kaynıyordu. “ Ezan vakti yaklaşmıştı. Emîru’l- Mü’minîn (Mü’minlerin Devlet Reisi) Hz. Ömer (r.a.), ağır ağır Mescid-i Nebevi (Peygamber Mescidi)’ye doğru gidiyordu. Bu sırada bir çocuğun süratli adımlarla yürüdüğünü gördü. Acaba çocuğun bir ihtiyacı mı vardı? Bu telâşın sebebi neydi? Halkın dertlerine çare bulmayı kendisine kutsal bir görev sayan Halife Hz. Ömer, çocuğa sordu: “- Yavrucuğum! Nedir bu telaşın, bir derdin mi var, niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?..” Çocuk, Hz. Ömer (r.a.)’i tanıyamamıştı: “- Camiye gidiyorum amcacığım,” diye cevap…

Read More

İpin Hesabı

ipin hesabını veremeyen hamal

Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. “Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum” diye vasiyet etmiş. Öldüğünde “Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?” diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, -Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum.” diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. “Nasıl olsa bu ölü elimizde… Biz şu canlı olandan başlayalım” demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. -O ip…

Read More

Hiç olmazsa safımız belli olur

Su taşıyan karınca

Kral Nemrud İbrahim peygamber’in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış. Odunları tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar. İbrahim Peygamber’i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler. Atacaklarmış ki Nemrud’un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin İbrahim Peygamber. Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru. Gökte uçan ve gagasında ateşe atmak üzere bir dal parçası taşıyan…

Read More

İki kardeş

iki kardes

Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış…. Büyüğü Halil…. Küçüğü ise İbrâhim… Halil, evli çocuklu. İbrahim ise bekârmış… Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin… Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.. Bununla geçinip giderlermiş… Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar…. İş kalmış taşımaya…. Halil, bir teklif yapmış : İbrahim kardeşim ; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki abi demiş İbrahim… Ve Halil gitmiş çuval getirmeye… . O gidince, düşünmüş İbrahim: Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine Böyle demiş ve, Kendi payından bir miktar atmış…

Read More