Mısır seferi

yavuz sultan selim misir seferi

Mısır seferi sırasında, Sina çölüne girmekte tereddüt gösteren askerlerine kesin hareket emrini veren Yavuz Sultan Selim, hiç beklemeden atı Kara dumanı uçsuz bucaksız çöl denizine sürdü. Arkasından da koca Osmanlı ordusu düğüne gider gibi alevli Sina çölüne daldı. Kum fırtınaları etrafı kasıp kavuruyordu. Gündüzleri dayanılmayacak kadar sıcak, geceleri ise dondurucu soğuktu. Ordu bu şekilde yok almaya devam ederek çölü yarıladı. Herkes suyunu idareli kullanıyor, teyemmüm yapılarak namaz kılınıyordu. Bir ara Yavuz Sultan Selim birden bire atı Kara dumandan yere atladı. Onu gören başta vezir-i azam Sinan Paşa olmak üzere Anadolu…

Read More

Yaşlı Çobanın Elma Ağacı

elmalar

Çok eski devirlerde ve bilinmeyen bir memlekette yaşlı bir çoban varmış. Çoban her sabahın ilk ışıklarıyla sürüsünü otlatmak için yollara düşer, yaylaya çıkarmış. Sürüsü otlanırken kendiside tepeye yakın bir yerde bulunan elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: “Hadi bakalım evladım, bu ihtiyarın elmasını ver artık” dermiş. Ve her seferinde de ağaçtan bir elma düşermiş. Hem de en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı çoban sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu güzelce bir soyar dilimlere ayırırmış. Ağacın hediye ettiği elmayı küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan…

Read More

İhlasla Verilen 6 Akçe

akce-veren-el

Hazret-i Ali bir gün eve geldiğinde; – Yiyecek bir şeyin var mı? diye sordu hazret-i Fâtıma’ya. O da cevaben; – Hiç yemek yok, dedi. Ama altı akçemiz var. Sonra o parayı uzatıp; – Bununla yiyecek bir şeylerle çocuklara meyve al! dedi. Hazret-i Ali, parayı alıp çıktı çarşıya. Giderken, yolda münakaşa eden iki kişi görüp, yaklaştı birinin yanına: – Hayrola, nedir mesele? — Bu kimsenin bana borcu var, ödemiyor. Öbürüne sordu: – Doğru mu söylüyor? — Evet, ama ödemeye gücüm yok. Olsa öderim. — Peki, borcun ne kadar? — Altı akçe.…

Read More

Mehmet Akif’in anısı: İstifa Ettirdik

mehmet-akif

Mehmet Akif her sabah namazı için sultanahmet camiine gelir. Her gelişindede yaşlı bir adamın kendisinden önce gelmiş görür. Ne kadar erken gelirse gelsin bu durum değişmez Yaşlı adam mutlaka ondan önce gelmiş olur. Ancak bu yaşlı pir-i fani ve bu nur yüzlü adam hiç durmadan ağlamakta ve gözyaiı dökmektedir.bundan sonra Mehmet Akif şöyle anlatıyor: Bu yaşlı insanın bir gün yanına sokuldum ve niçin durmadan ağladığını sordum ve ona Cenab-ı Hakkın rahmetinin enginliğini anlattım. Ama o yinede ağlamasına devam etti. Bana derdimi tazeleme git dedi. Ben yinede ısrar ettim. Çaresiz kaldı…

Read More

Acele Karar Vermeyin

beyaz-at

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş, ama Kral bile onu kıskanırmış… Dillere destan bir beyaz atı varmış ki, tarifinden diller aciz. Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış.. “Bu, sadece bir at değil benim için; o bir dost. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler… İhtiyar: “Karar…

Read More

Bir Kader Öyküsü

el

Amerikan Adlî Tıp Derneğinin 1994’te San Diego’da tertiplenen ödül yemeğinde dernek başkanı Don Harper Mills, aktardığı acayip bir ölüm olayındaki adlî komplikasyonlarla dinleyicilerini şaşkına çevirmişti. ‘Kaderin adaletine dair ince bir nükte taşıyan bu yaşanmış öykü, sanırız sizleri de hayrete sevk edecektir: 23 Mart 1994’te Ronald Opus’un cesedini inceleyen adlî tabip, onun kafasından yediği kurşunla öldüğü sonucuna vardı. Müteveffa, on katlı bir binanın tepesinden, intihar niyetiyle aşağıya atlamıştı. (Umutsuzluğunu, geride bıraktığı bir notta açıklıyordu.) Ancak, dokuzuncu katın önünden geçerken pencereden gelen bir kurşun başına isabet etmiş, hayatı bu kurşunla sona ermişti.…

Read More

Seyahat ya Resulallah

evliya celebi ve haritasi

Meşhur Osmanlı Türk seyyahı Evliya Çelebi, seyahata ve birçok ülkeyi gezmesine başlamadan evvel başından geçen bir hadiseyi seyahatine vesile olarak gösteriyor ve şöyle anlatıyor: Yemiş iskelesi yakınlarında Ahi Çelebi Camii denilen bir cami vardı. Bir gece rüyamda kendimi o camide gördüm. Derhal caminin kapısı açılıp içeri nur yüzlü, silâhlı bir kısım asker doldu. Sabah namazının sünnetini kılıp salavat getirmeye başladılar. Aradan bir müddet geçtikten sonra, ben yanımda duran askere: — Sultanım sizi tanıyabilir miyim? dedim. — Aşere-i Mübeşşere’den Sa’d ibni Ebi Vakkas’ım, deyince mübarek elini öptüm. — Bu nurlu adamlar…

Read More