Allah (c.c)

Allah-cc- ismi

Allah” ismi, varlığı zorunlu olan, her türlü övgü O’na olan, idrak ve marifet dairemizi aşan kibriya sahibi Zat’ın (c.c) özel ismidir. “Hiç sen O’na bir adaş bilir misin?’’ (Meryem, 65) ayeti “Allah dışında kendisine Allah ismiyle hitap edilen başka bir varlık yoktur” veya “Allah ismini hak eden Allah’tan başka bir ilah yoktur” anlamlarında tefsir edilmiştir. Bu isim O’ndan başkasına verilemeyeceği gibi kendisine bu isimle hitap edilmeden önce de O bu isme sahiptir. Allah, zatı itibarıyla her şeyden öncedir ve ismi itibarıyla da her şeyden önce zikredilir. Allah’ın ismiyle bir işe başlayan herkes besmele çektiği fiil ne ise onu kasteder. Bu sebeple kevniyat manen “bismillah” dediği gibi herkes her işine başlarken “bismillah” demeli.

“Allah” ismi “Lafza-i Celal” olarak isimlendirilir. “Allah” lafzı, cemali sıfatları da kapsamasına rağmen celali isimlerin makamı olan “hayret burcunda” kendini vicdana ve idrake hissettirdiğinden Celal’e izafe edilmiştir. Burada “Allah” lafzının Celal’e nisbet edilmesi, her türlü sıfat, araz ve itibaratın ötesinde, meçhulümüz olan azamet, kibriya ve nihayetsizlikle kendisini örtmüş bulunmasındandır. “Büyüklük” O’na izafe edildiğinde “küçüklük” mefhumu yok olan zatın azamet-i kibriyası; “azamet gömleğim, kibriya ise örtümdür” (müslim, birr, 136; müsned: 2/248,376) hadis-i kudsisiyle ilan edilmiştir. “Allahu Ekber” bu kıyas kabul etmez, kâlpalmaz, akılalmaz büyüklük keyfiyetinin ünvanı olarak her vakit zikredilir.

“Allah” Lafza-i Celali öyle bir sadeftir ki Cenab-ı Hakk’ın bütün esma-i hüsnasını ve sıfat-ı kemaliyesini ihtiva eder. Genel anlamda “zat”, bütün sıfatları kapsadığı gibi Zat-ı Akdes’in ünvanı olan “Allah” ismi de tüm kudsi sıfatları muhtevidir. Masivaya ait zat isimleri kendinde taşıdığı tüm sıfatları kapsaması bakımından aynı, sıfat ve fiillerin kusursuzluğunu gerektirmesi bakımından farklı değerlendirilir. Delalet-i iltizamiyeye( gereklilik deliline) göre “Allah” ismi, Zat-ı Akdes’e delalet ve işaret ettiğinden Zat-ı Akdes de sonsuz kemalde olan tüm sıfat-ı kudsiyeye delalet ve işaret eder. İzzet ve azameti sonsuz kemalde ve devamda olan bir zatın, noksan sıfatlar taşıması aklen muhal olduğu gibi kusursuz sıfatların da kusurlu fiiller yaratması muhaldir. Mukaddes zatın tüm sıfatları mukaddes olur. Sıfat-ı mukaddese sahibi Zat-ı Akdes ise her şeyi en güzel şekilde yaratır. “O, yarattığı her şeyi en güzel şekilde yarattı.” (Secde, 7)

Bunu da oku :  Maymun tuzağı

Zat-ı Kibriya’nın (c.c) başka özel isimleri de vardır ama onlarda Lafza-i Celal’deki gibi kapsamlı anlamlar yoktur. Örneğin “Rahman” ismi sadece Allah’a özgüdür, ondan başkasına verilemez. Bir grup alîmin “Rahman” isminin özel isim olduğu görüşünü tercih etmesi, bu ismin “ hakiki rızık ve nimet veren, tüm mahlukatına son sınırda rahmetini gösteren” anlamına gelmesindendir. Ancak bu geniş anlamıyla benzersiz olan “Rahman” ismi, Cenab-ı Hakk’ın tüm sıfat ve tecellilerine doğrudan delalet ve işaret etmez.

Bediüzzaman, “Allah” ve “Rahman” isimleri arasında delalet itibarıyla şöyle bir fark görmektedir. “Cenab-ı Hakk’ın ismi, Zat-ı Akdes’ine ayn olduğu cihetle Lafza-i Celal sıfat-ı ayniyeye işaret ederken Rahman ismi ne ayn, ne gayr olan sıfat-ı sebaya işaret etmektedir.”

İsim-müsemma ilişkisi

Müsemma, kendisine isim verilen varlıktır. İsim-müsemma ilişkisi felsefi, kelami ve dilbilimsel açıdan tartışılmıştır. Vacib’ul Vücud olan zatın isim ve sıfatları bağlamında isimler ve sıfatlar müsemma ve mevsufu ne oranda karşılar sorusu bu konuda yakiniyat literatürüne yeni kavramlar eklemiştir. “Ayn”, “gayr”, “ne ayn ne gayr” gibi parametrelerle isim ve sıfatlar tasnife tabi tutulmuştur.

Bunu da oku :  Eşek Anırdı, Abdest Bozuldu

a) “İsim” ile ismin konusu olan şeyin kendisi kastedilirse isim müsemmanın kendisi olur. “Allah” isminin güneş gibi kendi kendini göstermesi buna örnektir. Cenab-ı Hakkın ismi Zat-ı Akdes’in aynıdır.

b) “isim” ile sıfat kastedilirse bu durumda isim Ebu Hasan el- Eş’ari’nin “sıfat” ayırımda yaptığı gibi üç kısma ayrılır:

1- İsmin “ismin konulduğu varlık” ile ayn olması halinde buna sıfat-ı ayniye veya esma-i ayniye denir. Allah’ın “vahid” ve “ezeli” gibi sıfatları tefekkür edildiğinde isim ile müsemmanın ayn olduğu anlaşılır. Bu sıfatlar Allah’tan başkasına atfedilemezler. “Allah” ismi anlam itibariyle daha kapsamlı olmakla birlikte Zat-ı Akdes’in “aynı” sayıldığından daha çok bu gibi sıfat-ı ayniyeye işaret eder. Bu sıfatlara “ayn” denmesi bunların zattan ayrılmaya kabiliyetli bulunmamasındandır. Vahid, Ezeli, Kayyum gibi “ayn” özelliğine sahip isimler, tecelli itibarıyla eşyayı ayakta tutarlar ancak mahiyetine arazi bir sıfat olarak dahil olmayı caiz görmezler. Yani ondan başka Kayyum, Ezeli, Vahid hiçbir varlık yoktur. Eşya onun Vahidiyetine ve Ehadiyetine işaret ve şehadet eder ama eşya “bir” değildir.

Bunu da oku :  Çocuklar İçin Hikayelerle Esma'ül Hüsna: El-Kahhar

2- İsmin “ismin konulduğu varlıktan” farklı olarak tefekkür edildiği sıfatlar “gayr” kabul edilir. “Halık(yaratıcı)” ve “Rezzak” gibi isimler ismin konulduğu zatı tarif etmesine rağmen ondan farklı sayılır. Mazharın varlığını zorunlu olarak isteyen bu gibi isimler Allah’ın tamamen eşyanın mahiyetinde sergilediği isimlerdir. Bir önceki kategoriyle kıyaslanacak olursa “razıkiyet”, “ezeliyet” gibi değildir. Rızık vericilik, eşyaya yönelik cehri bir iş yaparken öncesizlik, sonsuzluk sabahında sakin ve hafi bir haldedir.

3- İsmin “ismin konulduğu varlık” ile ne aynı ne de farklı olduğu durumlarda sıfatlar “ne ayn ne gayr” olarak nitelendirilir. Sıfat-ı seb’a ,“ne ayn, ne gayr” kategorisine girmektedir. Örneğin; “İlim” ve “Kudret” gibi sıfatlar ne Kayyumiyet gibi sadece Zat-ı Akdes’e; ne de Halıkiyet gibi sadece eşyaya taalluk eder. Bu kısma giren sıfatlar, sırf müştak olduğu masdar üzerinden Zat-ı Akdes’e işaret ederken eşyaya “benzer sıfatlar” verilmesine gerçek sebeb olur. Bir başka tabirle bu isimler zattan ayrılabilen isimlerdir. Allah “Alim’dir.” Aynı zamanda ilim sahibi kılınmış sayısız alimler vardır. Yani İlahi ilmin tecelliyatı itibarıyla kabiliyetine göre ilme mazhar olmuş nice alimler vardır. “Alim-i külli şey” olan Allah’ın ilmi masdar; O’na nisbeten cüz’i bir ilimcik taşıyan kulun ilmi ise mazhardır.

(Visited 190 times, 1 visits today)

Related posts

Leave a Comment